Kars’ın adını gidip görmeden önce sadece kayak için duymuştum. Üç günlük bir hafta sonu için planım iki gün kayak, bir gün gezinti şeklindeydi. Kayak merkezinde sezon açılmadığı için sadece Kars’ı gezmek zorunda kaldık. İyi ki de öyle olmuş. Bakın üç gün nasıl geçti.

Gün 1: Kent gezintisi

Hanımeli restoranda karnımızı doyurmak için kaz menü paylaştık. Geleneksek iki çorbasından içtik. Sıcak ayran aşı çorbası ve erişte çorbası. İkisi de lezzetliydi. Alışılmadık tat için sıcak ayran aşı çorbasını tavsiye ederiz.

Kaz için ufak bir not, her sene ocak ayı gibi olgunluğa erişiyorlarmış. Bu sebeple bizim yediğimiz kaz muhtemelen geçen senenin kazıydı. Denemek için güzel.

Şehir turumuza belediye binası, Atatürk Çocuk Kütüphanesi, valilik binası gibi şehir merkezindeki binaları gezerek devam ettik. Şehirde Rus mimarisinden kalma 92 adet yapı bulunuyormuş. Bazıları restore edilmiş ancak bazıları çürümeye bırakılmış. Belediye veya devlet neden ilgilenmiyor diye sorduğumuzda bunların özel mülk olduğunu söylediler. Bu yapıların içini genellikle göremiyorsunuz. Sokakta gezinirken dışarıdan bakmak mümkün. İçlerine girebildiklerimize girdik. Çocuk kütüphanesi bunlardan biriydi.

Kars’ta bir çok kütüphane ve orada vakit geçiren çocuklarla karşılaşabilirsiniz. Havanın soğuk olması ve sosyal imkanların kısıtlı olması sebebiyle çocuklar kütüphaneleri tercih ediyor. Şansımıza içi boşken girdiğimi kütüphaneye okul çıkış saati olması sebebiyle çocuklar birer birer girip özellikle de satranç tahtalarına yöneldiler.

Daha sonra Fethiye Camiine yol aldık. Henüz havalimanından gelirken yolda görüp çok ilgimi çekmişti. Dışarıdan çok özel bir yapı olarak gözükse de içi İstanbul veya Ankara’daki herhangi bir cami gibiydi. Eskiden kilise olarak kullanılan bu eser bugün cami olarak hizmet veriyor. İçinde eski haline dair bir şey göremedik.

İçini görebildiğimiz Rus evlerinden ikincisiyse Yemen Kahvesi’ydi. İçinde herhangi yöresel bir lezzet göremedik. Burayı tavsiye edenler üst katındaki evi gezebildiğimizi söyledi. Nitekim üst katında duvarları fresklerle süslenmiş bir ev yine bakımsız ve ışıksız halde duruyordu.

Gün 2: Ani Antik Kenti

Sabah kalkar kalkmaz Ani Harabeleri’ne doğru yola çıktık. Harabe diye anılsa da antik kent diye ifade etmeyi daha doğru buluyorum. Araba yolculuğu oldukça keyifli. Görmeye alışık olmadığınız manzaraları izleye izleye yaklaşık 1 saat yolculuk yapmak gerekiyor. Harabeleri gezmek için en az birkaç saatinizin olması gerekiyor. Burada en çok Piri uygulamasından faydalandık. Girişi, surları ve içindeki yapıları çok güzel anlatıyor. Eğer Piri kullanmazsanız, bir rehberiniz de yoksa antik kenti size anlatacak ufak tabelalar harici bir seçeneğiniz bulunmuyor. Antik kent anlatmakla bitmez. Ani’yi tarif eden çok güzel sözler var. “Her antik kent birbirine benzer, bir tek Ani kendine benzer.” ve “Tüm dinlerin yıkılmış binaları orada.” en beğendiklerim oldu. Öyle ki içinde katedral, cami ve ateş tapınağı bulunuyor. Sanırım kentin aktif olduğu tarihteki nüfusu şu anki Kars’ın nüfusu kadar. Kenti ziyaret ederken uzaktan Ermenistan’ı da görme şansınız oluyor.

Ani’den çıkınca Çıldır Gölü’ne gitmeyi düşünüyorduk. Normalde yol Kars üzerinden götürse de köy yollarıyla Kars’a uğramadan da gitmek mümkün. Ancak yollar çok iyi olmadığı için Kars üzerinden gitmeye karar verdik. Kars’a uğramışken çok acıktığımız için ilk gün gittiğimiz Hanım Eli’ne tekrar uğradık. Bu sefer de pita ve hangel yemeklerini denedik. Bir daha gidersem kaz yerine pita yerim.

Bu arada, gerek kütüphanede, gerek restoranda gittiğimiz her yerde oradaki görevlilerle konuşma şansımız oldu. Herkes çok sıcak kanlı. Açık açık kentin sorunlarını anlatıyorlar, gezilmesi gereken yerler hakkında bilgi veriyorlar. Çıldır’a gitmek istediğimizi söyleyince artık geç olduğunu, atların muhtemelen kalktığını, gidince de Atalay’ın Yeri’nde yemek yememiz gerektiğini söyledi. Açıkçası yorulmuştuk, varışımız da muhtemelen gün batımı gibi olacaktı. Karanlıkta dönmemek cazip geldi. İyi ki de öyle yapmışız.

Günün gezilerini tamamlamak için Kars Kalesi’nin olduğu yere gittik ve yine camiye çevrilmiş 12 Havari Kilisesi’ni, Kars Kalesi’ni ve taş köprüyü gördük. Daha sonra konservatuarın olduğu bölgeyi gezdik ve otele döndük. Dinlenmek lazımdı çünkü akşam eğlencesi olarak Kafkas dans gösterisine gidecektik.

Kafkas dans gösterisi aşıklar ile başlıyor. Masa masa herkese hoş geldiniz diyerek mani söylüyorlar. Benim için de hatta “Gözlüklü bey bizi çeker, bizim Kars’a hoş geldiniz” diye mani okudu. Daha sonraki dans gösterisi kısa sürdü ama çok eğlenceliydi. Zaten çok yüksek tempolu bir danstı, muhtemelen dansçılar da yoruluyordur. Şehrin her yerinde gördüğümüz Atatürk sevgisi burada da boy gösterdi. Son danslarını Atatürk’ün Kars ziyareti için yazılan ve bestelenen “Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa” marşında yaptılar.

Kale Kafe Kafkans Dans Gösterisi

Gün 3: Çıldır Gölü

Çok severek konakladığımız Cheltikov Otel’den çıkışımızı yaptık. Bugün günlerden Çıldır olduğu için en kalın kıyafetlerimizi giyindik ve yola çıktık. Çıldır’ın Kars’tan ortalama 10 derece daha soğuk olduğu söylenmişti, biz de hazırlıklı gittik. Henüz Aralık başı olduğu için gölün sadece ufak bir kısmı buz tutmuştu. Yine de at üzerinde kızak keyfi yaptık. Hatta bu bize güzel bir avantaj sağladı. Henüz gölün tamamı kalın bir buz ile kaplanmadığı için henüz kristalleşen şeffaf bölgede yosunları izledik. Hatta vaktimiz olsaydı sessizce bekleyerek balık bir görebiliyormuşuz.

Bunu bize orada tarım lisesi okuyan, hafta sonları da harçlık çıkarmak için sobada kuş burnu ve siyah çay yapan Orhan anlattı.

Artık yavaştan acıkmaya başlamıştık. Arabaya bindik ve doğruca Atalay’ın Yeri’ne gittik. Bize Çıldır’da çıkan sarı balığı önerdiler. Sazan balığı yani. Kızartma olarak getirdiler. Oldukça lezzetliydi. Yanında bol salata ve turşu şahaneydi.

Kalkarken uzun zaman sonra tekrar gezi yazısı yazma sebebimi hatırladım. Pos cihazı sinyal alamadığı için kartı ödemesi yapmak için yandaki alana geçmek gerekiyor. Duvarda yine bir çok resim vardı. Onlara bakarken Atalay Bey geldi. Sohbet etmeye başladık. Derken Çıldır’daki bir lisenin (muhtemelen tek lisesi) müdürü de geldi, onunla da tanıştık. Bölgenin eksiklerini sorunca hem Çıldır’dan Sivas’taki tıp fakültesini kazanan arkadaş için yardım istedi hem de üniversite sınavı için hazırlık kitabı.
Şehri gezdikçe insanın içini bir hüzün kaplıyor. Başka seçeneği olmadığı için kütüphanede vakit geçiren çocuklar, harçlık çıkarmak için çay satan genç, öğrencilerine test kitabı bulamayan müdür, korunamamış taş evler, artık harabe diye anılan antik kent…
Öte yandan geçirdiğim üç gün boyunca çok derece mutluydum. Şahane yemekler yedim. Tahmin edemeyeceğim güzellikte manzaralar izledim. Bölgenin zengin kültürü ve tarihi adına çok şey öğrendim. Ve burada anlatabildiklerim sadece ufak bir kısmı. Şehirde fiyatlar oldukça uygun. Bu arada ben göremedim ancak dünyanın sayılı yerinde olan bir kar tipi de Kars’ta mevcutmuş. Sezon açılınca Sarıkamış’a da kayak için gitmeyi çok istiyorum.

Özetle, gezmeyi sevenler burayı da gezsin. İmkanı olanlar kentin kalkınması için yardımcı olsun.

Sevgiler, selamlar