Kisa sure once Google’da gecen bir senemden bahsetmistim. Yogun gecen bir senenin uzerine guzel bir tatili kendime hak bilip hemen Brezilya biletlerimi aldim ve Rio’ya gitmek uzere Sao Paulo’ya uçtum. Yolculukta senelerin eskitemediği yol arkadaşım Cenk Nuhoğlu vardı. Uçuştan önceki gece (uçuşumuz sabah 9’daydı) arkadaşım Cenk’te kuru yemiş yerken ortak arkadaşımız Mert bize bir mesaj attı. “Ablam da yarın Sao Paulo’ya uçuyor. Koltuk numaralarınızı verin, size jest yapacakmış.”. Tahmin edeceğiniz üzere Mert’in ablası kabin görevlisi. Yolculuk başlamadan güzel bir tatil olacağının sinyallerini almıştık.
Aldıklarım | Kullandıklarım | Açıklama |
7 T-shirt | 4 T-shirt | Şehir sıcak, ne zaman denize gireceğiniz belli olmuyor. Güneşten faydalanmak için genelde üstsüz gezdim. Karnavala giderken de kostüm götürmediğim için vücudumu boyayarak geziyordum. |
Mayo | Mayo | Sürekli mayoyla gezdim. Rahat bir şey getirin. Bir hafta boyunca çıkartmayacaksınız. |
Havlu | Havlu | Hafif, küçük ve ince olsun. |
Spor ayakkabı | Spor ayakkabı | Doğa yürüyüşlerinde gerekti ama bir terlik değil. |
Terlik | Terlik | En çok terlik giydim. Havaya girmek isterseniz yanınızda götürmeyin, Havaianas alırsınız. Ucuz. |
Hırka | Hırka | Klimalı ortamlarda üşütmemek için aldım |
Kredi kartı | Kredi kartı | Her yerde geçiyor. Çalınınca para kaybı yok. |
Gözlük | Gözünüzden alıp kaçabilirler. Dikkat | |
Gömlek | Akşam dışarı çıkarken gerekir diye düşündüm. Gerekmedi. | |
Pantalon | İstanbul karlı oluduğu için İstanbul’da gerekti. | |
Deri ayakkabı | Akşam dışarı çıkarken diye aldım, bolca da çıktım. Hiç kullanmadım. | |
Nakit | Az kullandım. Cebinize 50 real alıp bolca kart kullandım. Yan kesicilik çok yoğun. |
Yolculuk
Yolculuk sabahı karlı bir güne uyanıp yazlık ayakkabılarımızla metrobüse bindik. Havaalanında kuru ayakkabılara geçtik, check-in yaptık, pasaport kontrolünden geçip uçağa bindik. Oturup heyecanla kalkışı beklerken Mert’in ablası Merve “Merhaba, nasılsınız? Kalkıştan sonra yanınıza geleceğim. Görüşürüz!” diyerek bir bardak içinde fındık ve incir bıraktı. Uçuş boyunca bize uçağı gezdirdi, ekiple tanıştırdı, ikramlarda bulundu. 13 saatlik uçuş göz açıp kapayıncaya kadar geçti.
İlk Günler
İndiğimizde bizi Cenk’in arkadaşı Myra ve Bruno bekliyordu. Bizi hostelimize yerleştirmek için gelmişlerdi. Yol boyunca bizim sorularımızı cevapladılar. Mesela:
– Gerçekten çok tehlikeli mi?
– Hayır o kadar da değil. Benim başıma bir şey gelmedi. Ama temkini elden bırakmamak gerekir.
Bu soru durduk yere gelmedi. Brezilya turist kitapçıklarında, internetteki yazılarda güvenlikle ilgili ciddi uyarılar vardı. Yanınıza az para alın, telefonunuzu ve pasaportunuzu kesinlikle otelin kasasına bırakın, kulağınıza küpe takmayın (çekip koparıyorlar!) gibi insanın malını ve canını korumaya yönelik uyarılar. Aslında böyle stresli bir seyahatten çok eğlence ve rahatlamanın ön planda olacağı bir şey istiyordum. Endişeliydim, ama siz endişelenmeyin, hayal ettiğimden daha güzel bir tatil yaptım.
Daha dinlenmeye vakit bulamadan başka arkadaşlarımızla buluşmaya gittik. Güzel bir lokantada yemek yeyip muhabbete başladık. Konuştuğumuz kız Gosh isimli bir güzellik salonu açmış. Bize göstermesini istedik. Aracı sağa çekip fotograf için tabelaya doğru ilerlerken kız bizi uyardı “Buralar pek tekin değildir, acele edelim.”
Ertesi gün sokaklarda gezip aşina olmaya çalıştık. Yemek molası verirken yan masadaki çocuk bize nereli olduğumuzu sordu. Daha sonra Türk arkadaşı olduğunu, konuşmamızdan Türk olduğumuzu anladığını söyledi. Kısa sürede kaynaştık ve onun da birkaç gün sonra arkadaşlarıyla Rio’ya karnavala gideceğini öğrendik. Bize Sambadrom’a gitmememizi önerdi. Fazla pahalı (kötü bir koltuk 80-90 lira) ve eğlence sokaklarda (gerçekten öyle) dedi. Biz yine de gittik. Sonuçta karnaval denince kaçımızın aklına bu resimdekinden başka bir şey geliyor ki?
Çocuğun adı Andre’ydi. Price Waterhouse Coopers’ta finansal denetçiydi. Ben de 3 gün kadar orada staj yaptığım için meslektaş sayılırdık. Ondan bizi bir favelaya götürmesini istedik. Favelalar şehrin hafif dışında, genelde tepelere kurulu gecekondu mahalleleridir. Tehlikeli olduğunu tahmin ediyorduk. Suç oranının yüksek olduğu bir yerde şehir merkezinden uzaklaşıp gelir seviyesi düşük mahallelere gitmek iyice tehlikelidir diye düşündük. Telefon numarasını aldık ve Rio’da buluşmak için sözleştik.
Tam bu sırada Cenk’e bir mesaj geldi: “Cenk eğer bu mesajı okuyorsan bir hafta boyunca bir favelada kalacağız. Bu bir şaka değildir.” Nasıl oldu? Yer tutarken şehir merkezine yakın, temiz bir yer olsun. Tatile gidiyoruz, çok ucuza kaçmayalım dedik. Ancak fiyat konusunda daha hassas olan Leonie Airbnb’den çok uygun fiyata bir yer tuttuğunu söyledi. Bu yer aynı zamanda plajlara ve popüler karnaval noktalarına çok yakındı. Gerçek olamayacak kadar güzel. Yine de tuttuk. Favela çıktı. Ama Karnaval sebebiyle tüm şehirde fiyatlar fırlamış, biz gibi turistler bilmeden favelaları tercih etmişti. Evler ve sokaklar oldukça temiz, güvenli ve turist doluydu. Normalde bu atmosferin olmadığı aşikar.
Yelken Kanat Uçuşu
En çok yapmak istediğim şeyler arasındaydı. Rio filminden etkilenmedim desem yalan olur. Ama yanıltıcı bir detay var. Atlayışın gerçekleştiği platform, inişteki manzara gerçeğe uygunsa da Corcovado üzerindeki İsa heykeli yanından geçmek imkansız. Öğrenince yıkılmıştım.
Yine de kafaya koymuştum. Yolculuk öncesinde videolar izleyip yorumlar okudum. Yapıyoruz. Kısmet değil mi, daha ilk gün otobüste ineceğimiz durağı geçtik ve yanlışlıkla uçuş kulübünün yakınlarında indik. Alana giderken bizi yolda bir adam karşıladı.
– Uçuş için mi geldiniz arkadaşlar?
– Evet merhaba, fiyat nedir?
– Nerelisiniz? (Sonradan öğrendik memlekete göre fiyatta oynuyorlarmış.)
– Türk ve Fransız.
– Size 400 lira yaparım.
– Of çok pahalı.
– Dert değil, sizi hızlıca bir ATM’ye götürelim.
– Biz bir plaja da bakalım. Biraz bilgi almak istiyoruz. (Plajda diğer okullar da var. Farklı fiyat alma şansımız olabilir.)
Biz plaja doğru ilerlerken adam bizi takip etmeye başladı. Başta rahatsız olduysak da zaman içinde farkettik ki görüştüğümüz herkes bizi takip ediyor. İkiye ayrılıp farklı insanlarla görüşmeye başladık. En son karar verdiğimiz okul 300 liraya razı oldu. Henüz uçuştan gelmiş bir Türk’le tanıştık. “Çok güzeldi, kesin yapın ve burada yapın. Bunlar en iyileri.” diye tembihledi. Fiyat olarak 430 ödemiş Adamcağızın keyfini kaçırmadan “Ölürsek kendi suçumuz” kağıdını imzaladık ve tepeye tırmanmak için arabalara bindik. Birkaç dakikanın sonunda mükemmel manzaralı tepeye gelmiştik.
Çok heyecanlıydım. 15 dakika kadar eğitim aldım ve atladım.
Plajlar
Copacabana, İpanema, Leme, Lapa kısa sürede uğrak noktalarınız haline geliyor. Plajdaki kum o kadar ince o kadar beyaz ki üzerinde yürürken gıcırdıyor. Plajlar kalabalık ama nezih. Herkes kendi halinde. Kimse yüzmüyor. Herkes karadan 5 – 10 metre uzaklıkta dalgalarla oynuyor.
Tanıştığımız birine “Gece yüzebilir miyiz?” diye sordum. İnsanlar burada yüzmüyor. Okyanus serinlemek ve (üstü kapalı söyleyeceğim) rahatlamak içindir. Yüzme yapmayız.
Özellikle Copacabana çok ama çok büyük bir plaj. Sahil yolundan denize gidene kadar uzunca bir plajdan geçiyorsunuz. Eğer acemiyseniz ayaklarınız yanacaktır. Acemi değilseniz su soğutmalı alanlardan geçeceksiniz.
Sambadrom
İsmi anlamam biraz vakit aldı. Siz de benim gibi yavaşsanız açıklayayım. Atların geçtiği yer hipodrom, sambacıların geçtiği yer sambadrom. Geniş, düz bir yol bir sahneye dönüştürülmüş, sadece karnaval zamanı binlerce insan geçidi izliyor. Brezilyalı tanıdıklarımız “Ben gitmiyorum, gitmeyin, saçma” dedilerse de gittik. Çünkü televizyonda gördüğümüz, karnaval diye bildiğimiz şey o renkli, süslü geçit.
Bilet fiyatlarıyla ilgili doğru bir kaynak bulamadık. Eğer önceden satın almadıysanız 400-1000 lira arasında değiştiği söyleniyor. Felaket. Ama inanmayın. 100 liraya hallettik. Rio’da tanıştığımız Marcelo biletleri bizim için aldı. Kendi de önceki gün geçide katılmış. Çok etkilendik. Kim milyonların izlediği bir geçitte olmak istemez ki?
Öte yandan geçide katılmak oldukça basit. Samba okuluna gidiyorsunuz. Geçitte olmak istiyorum, al sana 400 lira kostüm parası diyorsunuz. Oluyor. Usta sambacılar araç üzerlerinde veya yalnız, çok bildiğimiz tavuz kuşu kostümleriyle çıkıyor. Geri kalanlar sen ben gibi insanlar.
Pão de Açúcar ve Cristo Redentor
Turist olduğumuz için gittik. Bir arkadaşımın tabiriyle “There is no number.” (Bir numara yok.) İkisinde de şehir panaroması ayağınızın altında. Birine çıkınca diğerine pek gerek kalmıyor. İkisinde de 10’ar dakika kaldık diyebilirim.
İsa heykeli aynı şekilde üzücüydü. Her yerden koskocaman gözüken bir heykel hayal ediyordum. Özgürlük Heykeli’nden oldukça küçük. Tek parça taş yontularak yapılmış desem kafanızda bir şey oluşur sanırım. Dikkat edilecek nokta hava durumu. Heykel büyük olmasa da üzerine inşa edilen dağ oldukça yüksek. Şehirde kolayca görülebiliyor. Bulutlu havalarda bulutların içinde veya üzerinde kalabiliyor. Biz bulutlu bir havada gittik. Tatsızdı. Komik olan herkes pozu çekmek için yere yatıyor ve siz insanların üzerine basmamaya çalışıyorsunuz.
Dönüş yolu
İstanbul’da kar yağarken denize girmek geziye ayrı bir tat kattı. İstanbul’da yağan kar günlük işlere ve uçuş seferlerine etki etti.
Ucusumuzun iptal olduğunu Bruno’nun evindeyken öğrendik. Yolcu haklarını okuduk, THY’yi aradık. Brezilya ofisi “Uçuş iptal, gelin biz yardımcı oluruz.” dedi. Her ne kadar Bruno evini bize açmış olsa da (tüm gün evde Netflix’ten dizi veya film izleyecektik) bunu da bir tecrübe olarak gördük. Hem çocuğa yük olmamak hem de nasıl oluyormuş görmek için havaalanına gittik. Thy personeli oldukça sıcak kanlı ve güler yüzlü şekilde bize iki öneride bulundu. Ya otele gidip yarin ayni saatteki uçuşla donecektik ya da Qatar Havayolları le Doha’ya gidip oradan geçmeye çalışacaktık. Doha aktarması uzun bir aktarma karşılığında bize sadece 5-6 saat kazandıracaktı. Otel istedik. Görevli bize otel ve taksi fişi yazdı, taksilere kadar eskortluk etti ve bizi Bristol otele gönderdi. Tesadüf biz de boyle bir tatilden sonra insanın bir hafta tatile ihtiyacı oluyor demiştik. Neticede çok yer gezip görmeye çalışmak insani yoruyor.
Otele yerleştik, yemek yedik, uyuduk, müzik dinledik, spora gittik, yemek yedik, uyuduk. Allahım zaman geçmiyor. Birkaç arkadaş edinip onlarla acaba dönebilecek miyiz diye düşünürken uçuşumuzun beş saat rötar yaptığını öğrendik. Resepsiyona Thy’den çok kişi olup olmadığını sorduk. Varmış. Online check on yapıp arkamizi sağlama aldık. Bu karar bizi birazdan çok pişman edecek.
Havaalanına gidip check-in sırasını uyuklaya uyuklaya bekledik. Sıra bize geldiğinde rotardan bahsettiler ve bize Mariott Otel’de istirahat için fiş verdiler. Bizim için bir servis hazırlanmasını beklerken bir adam “Türk musunuz? Karnavaldan mi?” diye sordu üzerine de bize nispet yaptı “Biz de karnavaldan ama biraz daha kalıyoruz. Yarınki uçuşla dönersek 600 avro veriyorlardı, kabul ettik dedi. Tatil butcesine bu denli bir katkıyı kim istemez? Uçak parası çıkacaktı. Mariott sevincimiz bogazimiza dizildi. Uçuş kartimla tekrar check-in’e gittim ve “Ben de yarin dönsem olur.” dedim. Önce safa yattı, sonra “Üzgünüm bu teklif artik geçerli değil.” dedi. Daha sonra bize bilet veren kişi geldi.
-Binişe sadece birkaç saat kaldı. Yine de gitmek istiyorsunuz değil mi?
-Aslında bize lounge için fiş verirseniz daha iyi olur.
Mariott otele gitmedik ama artik biraz dinlenmek ve İstanbul’a dönmek istiyorduk.
Cenk bir uçuşunda binişi beklerken 3 saat bekleme karşılığında 400 avro almıştı. Aynisi olabilir diyerek personeli gözleye gozleye bekledik. Netice yok.
Uçağa bindik ve Istanbul’a donduk.