Fuara giderkenki en büyük amaçlarımdan biri de birkaç tecrübeli kişiyle tanışıp onların gözünden fuarı görmekti. Guangzhou’da yiyebileceğiniz en güzel Türk yemeklerinden birini yapan Ottoman Türk Restoranı’nın sahibi Nurullah Abi benim için bu kişiydi. Restoranları daha detaylı olarak Guangzhou’yu anlatan yazımda ileteceğim.
Nurullah Abi’yle ikinci gidişimde uzunca bir sohbet ettik. Hatta saat 11 gibi eve kaç gibi gittiğini sordum, normalde bu saate kadar dönmüş oluyorum ama sohbet hoşuma gitti dedi.
Esnaf ağzıdır, işler nasıl denince kimse çok iyi, çok kazanıyoruz demez. Ancak Çin’deki fiyatları, riskleri; Çin’deki insanların yaşam standartlarını görünce insan inanıyor.
Anti-damping vergileri, yüksek nakliye fiyatları, Çin’de artan maaşlar bir olunca Türkiye’ye mal getirmek pek cazip olmuyor. Çin mallarına olan antipati de cabası. Bazı firmalar fuarda anti-damping vergisine karşı yöntem geliştirdiklerini söylediler. Ancak Nurullah Abi’ye göre Türk müfettişler de fuarı gezip bulunan kaçaklara yapa yapıyormuş.
Fuarda görüştüğüm firmalardan biri ütü masasında Türkiye’nin de çok rekabetçi olduğunu söyledi. Arkasında yatan mantık da hammadde ağırlıklı ve işçiliğin düşük olduğu ürünler her yerde aynı fiyata mal edilebiliyor. Sacın her yerdeki fiyatı aynı. Söylenene göre işçilik de çok yok. Bütün ızgaralara elle kaynak yapılıyor galiba, ama yine de kalifiye işçilik ve donanım iş gücünü en alt seviyelere çekebiliyor. Maliyet avantajı Çin’de olmayınca da konum avantajıyla Türk malları öne geçebiliyor.
Bu bağlamda Çin biraz Markafoni’ye benziyor. Hiç yaptınız mı bilmiyorum ama zaman zaman çıkan ürünleri internette aratınca (bu ürünler %60 indirimde oluyor) ana akım sitelerde bile daha düşük fiyata bulmak mümkün olabiliyor. Aynı şekilde Afrika’da Çin’i duyan ve ülkesinde üretme imkanı olmayan insanlar tüm dünya üzerindeki fiyatları araştımadan (haklı olarak) alımı gerçekleştiriyor.|